40 Hadis

26 Ekim, 2009

istanbulda sel ve yağma ... NEREDEN NEREYE ??


NEREDEN NEREYE ????

İstanbul'da yaşanan sel felakatindeki yağma görüntüleri 200 yıl öncesinin İstanbul'unda yaşanan ve kitaplara akseden bir tabloyu canlandırdı gözümün önünde. Ülkemizin şu an
içinde bulunduğu halden
bu nedenle utandım. Nerden nereye dedim.
1800'lü yılların başı...
O tarihlerde İstanbul'un Karaköy semti İstanbul'un en önemli ticaret
merkezidir. Osmanlı
Devleti'nin sadece Anadolu'ya açılan ticari kapısı değil, aynı zamanda
ithalat ve ihracatın da
merkezidir. Karaköy o yıllarda yerli yabancı çok sayıda insan
kaynamaktadır.
O tarihlerde henüz tren ulaşımı devreye girmediğinden, İstanbul'a gelen
yabancı tüccarların
kullandığı en önemli ulaşım aracı gemilerdir. Avrupa'dan gemilerle gelen
yabancı tüccarlar ve
seyyahlar Karaköy limanına ayak basarak İstanbul'a giriş yapmaktadırlar.
Haliyle o tarihlerde kağıt para, çek vb. mübadele araçları henüz kullanılmaya başlanmadığından, tüm alışverişler altın ve gümüş paralar üzerinden yapılmaktadır.
Fransa'dan gelen bir gemiden inen ve Karaköy rıhtımına adımını atan bir
Fransız tüccar, hem
İstanbul'a ilk ayak basmanın şaşkınlığı, hem de kalabalığın itiş kakış etkisi ile üzerinde taşıdığı altın kesesini yere düşürür.
Yere saçılan altınlar kalabalığın arasında ayaklar altında sağa sola yayılır gider. Fransız tüccar altınlardan bazılarının denize yuvarlandığını da görür. Olaya şahit olan
kalabalıkların hemen
altınlara saldırması, hatta denize yuvarlanan altınların peşinden suya
atlayanlar olduğunu da
görünce, "bittim ben" diye düşünür. Fransız tüccar panikten saçını başını
yolmaya başlar.
Yukarıda da anlattığımız gibi bankaların olmadığı, 'ben paramı kaybettim,
bana şu kadar havale
edin' demenin mümkün olmadığı o dönemde yabancı bir ülkede beraberinde
getirdiği altınları
kaybetmek demek, herşeyini yitirmek anlamına gelmektedir. Fransız tüccarı
perişan eden durum da
yabancı bir ülkede içine düştüğü bu çaresizliktir.
Çöküp kaldığı yerde başını ellerinin arasına almış kara kara düşünürken, insanların kendisine doğru geldiğini fark eder.
Her gelen önüne altın koyar. Önüne altın koyanlar arasında, üstü başı su içinde gençler de vardır.
Fransız tüccar fark eder ki, altın kesesini düşürdüğünde altınlara doğru hamle yapan, hatta denize düşen altınların peşinden suya atlayan insanlar, kendi altınlarını
toparlayabilmek için mücadele
veren insanlardır. Nitekim kalabalık dağıldığında ve altınlarını saydığında
hiç eksik olmadığını
fark eder.
Bu nesli kim yetiştirdi?
Çarşamba günü İstanbul'da yaşanan sel felaketinin hemen ardından bazı
insanların yağma amacıyla
afet bölgesinde cirit atması, üstelik bu rezaleti kameralar önünde pervasızca icra etmeleri birçok vatandaşın kanını dondurdu.
Bazı vatandaşlarımız su ortasında can derdi ile boğuşurken, kendi canını
riske etme pahasına suya
atlayıp mal kapmak isteyenlerin hali vicdan sahibi insanları şoke etti.
Spor camiasının yakından tanıdığı ve sevdiği işadamı Abdurrahim Albayrak'ın
şirket binası da, sel
felaketinin en dehşetli yaşandığı yerin tam ortasında kaldı. O gün olan
bitenleri dehşet içinde
anlatan Abdurrahim Albayrak, afetin olduğu günün gecesinde sahur vakti
şirketten dışarıya
çıktığında, altında pahalı araba, yan koltukta modern giyimli genç bayanın da bulunduğu bir ailenin de yağma için ortada cirit attığını görünce gözlerine inanamadığını
söyledi. Hali vakti yerinde
olduğu anlaşılan kişilerin bile yağmacı birer çapulcu haline gelmesi
herkesi şaşırttı.
O kadar ki, çeşitli vilayetlerden yağma amacıyla araç tutup gelenler olduğu anlaşıldı. İstanbul'da felakete neden olan selde yaşanan ölüm ve yağma olaylarıyla ilgili
Küçükçekmece Cumhuriyet
Başsavcılığı soruşturma başlatmış.
Şimdi sormak lazım. Bu insanlar hangi iklimde, hangi şartlar altında, ne tür telkin ve öğretilerle yetişti, yetiştirildi. İçinde yaşadıkları çevrelerde ve aile ortamlarında
günlük sohbet konuları
nelerdi? Bu yağma duygusunu tetikleyen saikler neler oldu, nerden
kaynaklandı?
Atatürk'ün, "Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır" şeklinde
güzel bir sözü var. Şu an
gelinen noktayı sadece öğretmenlere yıkmak işin kolayına kaçmak olur. Kimse
suçu başkasında
aramasın. Herkes suçlu...
Öğretmenleri yetiştiren öğretmenler, şu an yaşayan neslin aileleri,
ikliminde nefes aldıkları
akraba ve toplumsal çevreleri, izledikleri programlar, okudukları
kitapların muhteviyatı, en çok
izlenen filmler, programlar, bakın bakalım her birinde verilen mesajlara...
Ne öğretiyorlar, neyi
telkin ediyorlar?
Siyasete ilgi duyanların birçoğu neyi yağmalamaya talip oluyorlar? Üçbeş
kuruş maaşı olan kamu
görevlerine insanlar gerçekten neden iştiyakla saldırıyorlar?
Osmanlı Devleti, yukarıda verilen örnekteki ruhu yitirdiği için yıkıldı.
Diğer nedenler çok tali
faktörler. İşin özü budur.
Ah Fransız tüccar ah... Ne kadar şanslıymışsın.
200 yıl öncesinin İstanbul'unda değil de önceki günkü İstanbul'da yaşananlara şahit olsaydın, kendi derdini unutur bu milletin haline yanardın.
Ama düzelecek... Az sabır... Bu da bir imtihan.
Ali Kırca dün akşam Siyaset Meydanı'nda çok uğraştı ama, 200 aracını sele
kaptıran Abdurrahim
Albayrak'a "nerde bu devlet?" dedirtemedi.
Asıl soru, "nerde bu millet" meselesidir.
Bu toplum şu haliyle şu an ki idarecileri bile hak etmiyor. Bu ülkenin
devleti şu haliyle bile şu
anki milletten daha iyidir. Çünkü süt nasılsa kaymağı öyledir.
Ne diyor ayette; "Şüphesiz ki, bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe
Allah onların durumunu
değiştirmez." (Ra'd, 11)
Dönüşüm alttan yukarıya doğru olursa sağlıklı olacaktır.
Yani önce bizden...

03 Temmuz, 2009

Çok Güzel bir yazı...

Gösterdim !

Gördü anlamına gelmez...

Söyledim !

Duydu anlamına gelmez...

Duydu !

Doğru anladı anlamına gelmez...

Anladı !

Hak verdi anlamına gelmez...

Hak verdi !

İnandı anlamına gelmez...

İnandı !

Uyguladı anlamına gelmez...

Uyguladı !

Sürdürecek anlamına gelmez...



Adamın biri ilk defa gittiği küçük bir kasabada duran bir arabanın yanına sokulmuş ve arka koltukta tek başına oturan çocuğa;
- Buranın yabancısıyım, demiş.

Parkın hemen yanı başındaki fırını arıyorum, çok yakın olduğunu söylediler..

Çocuk arabanın penceresini açtıktan sonra;
Ben de buraya ilk defa geliyorum, demiş.

Ama sağ tarafa gitmeniz gerekiyor herhalde..

Adam çocuğun yabancı olmasına rağmen bunu nasıl anladığını sormuş ister istemez.

- Ihlamur çiçeklerinin kokusunu duymuyor musunuz? diye gülümsemiş çocuk.

Kuş cıvıltıları oradan geliyor zaten.

- İyi ama, demiş adam, bunların parktan değil de tek bir ağaçtan gelmediği ne malûm?.

-Tek bir ağaçtan bu kadar yoğun koku gelmez diye atılmış çocuk... Üstelik manolyalar da katılıyor onlara..
Hem biraz derin nefes alırsanız, fırından yeni çıkmış ekmeklerin kokusunu da duyacaksınız..

Adam gözlerini hafifçe kısarak denileni yaptıktan
sonra, teşekkür etmek için döndüğünde fark etmiş çocuğun kör olduğunu..

Çocuk ise, konuşurken bir anda sözlerini yarıda kesmesinden anlamış adamın kendisini fark ettiğini..

Işığa hasret gözlerini ondan saklamaya çalışırken;
- Üç yıl önce bir kaza geçirmiştim, demiş. Görmeyi o kadar çok özledim ki!. Sizinkiler sağlam, öyle değil mi?.

Adam çocuğun tarif ettiği yerde bulunan fırına
doğru yönelirken;
- Artık emin değilim demiş. Emin olduğum tek şey,benden iyi gördüğündür..


Gören Gözlerimizin Mutluluğunu Sonuna Kadar Sürdürmeniz Şükretmeniz Dileğiyle
Google Grupları
irfanmektebi@hotmail.com grubuna abone ol
E-posta:
Bu grubu ziyaret et

cami from murat smskgl on Vimeo.

------------------------------------------------------

Aglama Karanfil - Başörtüsü from www.suskundalgalar.de.tl on Vimeo.

------------------------------------------------------

Gel Gör Beni Aşk Neyledi - Bosnian Nasheed Group from bilecikagd on Vimeo.